Halloween Costume ideas 2015
Şubat 2015


24 Nisan 2009
Cuma

İzmir Kitap Fuarına katılmak için çok zaman kaybettim. Fuarın 7. günüydü ve ben daha bugün ziyaret edebildim. Gerçi daha yeni geldim Afyon’dan, fakat yine de kaçırdığım günlerin pişmanlığını yaşıyorum.
Kitap Fuarına gitmeden önce İzmir Atatürk İl Halk Kütüphanesine uğradık Ç ile. Uzun zamandır Sema Kaygusuz okumak istiyordum. “Sandık Lekesi” ve “Yere Düşen Dualar” isimli kitaplarını aldım. Bir de Enis Batur tabii ki: Kandil.
Kitap Fuarında Ozan’la karşılaştım. Birkaç ay önce Derme-Çatma adlı bir fanzin çıkarmayı planlamıştık, fakat bir türlü zaman yaratamamıştık. Bu karşılaşma fanzin projesini de tekrardan gündeme getirdi. İlk sayı haziranda…
İki söyleşiye katıldık fuarda. Aydın Şimşek, Emel Kayın ve Hülya Soyşekerci’nin konuşmacı olduğu “Hızın ve Devrimin Sanatı: Fütürizm” ve Veysel Çolak, Fikret Hakan, Turgay Gönenç ve İsmail Mert Başat’ın konuşmacı olduğu “Sinema Dili Şiir Dili Mi?”…
Söyleşiler sonrası Aydın Şimşek ve Emel Kayın’la fütürizm, fanzinler, edebiyatın popülizmden uzaklaşması gerekliliğine ve Emel Hanım’ın kendi fütürist manifestosuna uzanan kısa bir sohbet imkanı bulduk. Emel Hanım’ın manifestosu çok ilginç… Yakında Deliler Teknesi’nde yayınlanacakmış.
Ozan’la, Alsancak-Kıbrıs Şehitleri-Can Yücel Sokak-Yakın Kitabevi arasında kısa yürüyüşümüz ve özellikle fanzinler üzerine sohbetimizle geceye biraz daha yaklaştım.
Sema Kaygusuz’un ilk kitabı olan Sandık Lekesi’ne başladım eve gelir gelmez. Ortadan Yarısından, Tacettin, Elif’in E’si öykülerinde farklı bir öykü anlayışına, farklı bir dile ve farklı bir üsluba tanık oldum. Olaylara dışardan bakan anlatıcının tıpkı bir konuşma, anlatma esnasında kullandığı imgelerle örülü öyküler bende dönüp her bir öyküyü tekrar okuma isteği uyandırdı.
Bazı kitaplar vardır hem elinden bırakmak istemezsin, hem de kitabın bitmesinden korkarsın. İşte Sandık Lekesi de öyle bir kitap. Öyküleri okudukça başa dönüp yeniden okuyorum ki hem kitap kısa sürede bitmesin, hem de elimden hiç bırakmamış olayım.

Tuna BAŞAR

yirmi4nisan’09gecesi karşıyaka


1997 yılından beri her yıl farklı bir dalda verilen Aydın Doğan Ödülleri bu yıl roman dalında verildi.
Doğan Hızlan, Prof. Dr. İnci Enginün, Prof. Dr. Nüket Esen, Semih Gümüş, Prof. Dr. Handan İnci, Prof. Dr. Turan Karataş, Prof. Dr. Jale Parla, Ömer Türkeş ve Metin Celal'den oluşan seçici kurul ödülün Orhan Pamuk'a verilmesini kararlaştırdı. 
"Eserleri ile Türk edebiyatına romanın farklı türlerini getirdiği ve bu farklı türlerle kendisini izleyen genç romancılara yeni uygulama ufukları açtığı; burası ve ötesi, dünyevi ve uhrevi, Doğu ve Batı kutuplarını ustalıkla bir araya getirdiği; Türk romanını dünyada temsil eden ustalarımız arasında yer aldığı için" şeklinde açıklanan karar oybirliğiyle alındı.

Bu ödülü daha önce kazananlar şu şekilde:

1997 Roman Adalet Ağaoğlu
1998 Sosyal ve Beşeri Bilimler Prof. Dr. Doğan Kuban - Prof. Dr. Emre Kongar
1999 Görsel Sanatlar Ara Güler
2000 Şiir Melih Cevdet Anday
2001 Tarih Prof. Dr. İlber Ortaylı
2002 Klasik Batı Müziği Ankara Devlet Konservatuarı
2003 Arkeoloji Ord. Prof. Dr. Sedat Alp - Prof.Dr.Altan Çilingiroğlu
2004 Türk Halk Müziği Yücel Paşmakçı
2005 Kent Mimarisi "İzmir Konak Meydanı ve Çevresi Düzenleme Projesi” ve “Kastamonu Tarihi Kent Dokusu İyileştirme Projesi”
2006 Resim Adnan Varınca
2007 Moda Tasarımı Özlem Süer - Ümit Ünal
2008 Heykel Seyhun Topuz
2009 Tiyatro Genco Erkal
2010 Sinema Nuri Bilge Ceylan
2011 Türk Halk Müziği Mehmet Özbek
2012 Öykü Selim İleri
2013 Türk Müziği Türk Musikisi Vakfı
2014 Fotoğraf Ozan Sağdıç

Ödül hakkında detaylı bilgiye http://www.aydindoganvakfi.org.tr/TR/AydinDoganAwards.aspx adresinden ulaşabilirsiniz.


MASA DA MASAYMIŞ HA 

Adam yaşama sevinci içinde  
Masaya anahtarlarını koydu  
Bakır kaseye çiçekleri koydu  
Sütünü yumurtasını koydu  
Pencereden gelen ışığı koydu  
Bisiklet sesini çıkrık sesini  
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu  
Adam masaya  
Aklında olup bitenleri koydu  
Ne yapmak istiyordu hayatta   
İşte onu koydu  
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu  
Adam masaya onları da koydu  
Üç kere üç dokuz ederdi  
Adam koydu masaya dokuzu  
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında  
Uzandı masaya sonsuzu koydu  
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür  
Masaya biranın dökülüşünü koydu  
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu  
Tokluğunu açlığını koydu.  

Masa da masaymış ha  
Bana mısın demedi bu kadar yüke  
Bir iki sallandı durdu  
Adam ha babam koyuyordu. 

Edip CANSEVER


…havada aşk kokusu var…
Bahar geldi. Tabiat canlanmaya ve şenlenmeye başladı. İnsanlar doğanın uyanışına tanıklık ederek içlerindeki yaşam sevincini gün ışığına çıkarmaya başladı.
Her sabah masmavi gökyüzünde doğan neşeli güneşin ışıltıları arasında kuş sesleriyle uyanmak bütün çirkinlikleri unutturuyor. Daha bir dinamik, daha bir zinde oluyor insan…
Dünyanın herhangi bir yerinde, hala, yaşanacak güzel şeyler vardır. Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde her zaman bahar yaşanmaktadır. Doğa her zaman canlıdır orda. Ve eros bu canlı doğaya aşk kokusunu yaymaktadır. Her bahar birileri bir yerde bu kokuyu içine çekerek aşkın tadına varırlar. Ve bütün doğa bu aşka şahit olur.
…havada aşk kokusu var…
Beni etkiliyor ve içimdeki karamsarlığı yok ediyor. Etrafımdaki bütün çirkinliklere rağmen hala güzel şeyler var.
Hala umut var…
Hala hayal dünyamın başkahramanını bulma şansım var.
Ve hala gelecek bana gülerek göz kırpıyor. Çünkü hücrelerime aşk kokusu doluyor…

Tuna BAŞAR

/ yirmiyedimartikibinaltı sıfırbiryirmidört
Afyonkarahisar /


Dosya: Hilmi Yavuz: Şiirin “Yara” Hali –
Hilmi Yavuz ile söyleşi / Müesser Yeniay
Metin Cengiz, Celâl Soycan, Ercan Yılmaz

Edebiyat Gündemi: “Kafamda Bir Tuhaflık” –
Orhan Pamuk ile söyleşi / Yusuf Çopur
Metin Cengiz, Çiğdem Ülker

Medya Notları: İdeolojik Aygıt Olarak Dil:
Osmanlıca-Türkçe Tartışmaları –
Nilgün Tutal, Korkmaz Alemdar, Aydın Çam

Yazılar: Hangi Baudelaire (Mehmet Rifat) – Refik Halid Karay’ın Kitaplarına Girmeyen Üç Öyküsü Üzerine (Zeynep Zengin) –  Gökyüzündeki Tıley: Yücel Balku (Mehmet Fırat Pürselim) – “Kendi Gecesinde” Kaybolmak ya da Yeniden Doğmak (Tamer Kütükçü) – Mekândan Bireye, Bireyden Mekâna (Nalan Yılmaz) – Türkiye İyilik Partisi’nden Bir Yazar: Orhan Kemal (Haydar Ergülen) – Ahmet Cemal ile Söyleşi (Tuğçe Isıyel) – Şeref Bilsel’in Şiiri ya da Karmaşası Bol Bir Şairin Neşesi Kırık Divanı (Hüseyin Köse) – Serap Aslı Araklı’dan “Hürmeten”  (Hüseyin Avni Cinozoğlu) – Bekir Sıtkı Erdoğan ile Söyleşi (Melike Eğilmezler) – Multilingual Yayınları’ndan Yeni Yıl Armağanı (Tozan Alkan) – Yeni Şiirler Arasında (küçük İskender) – Yeni Öyküler Arasında (Nalan Barbarosoğlu)

Şiir: Hüseyin Peker, Veysel Çolak, Gültekin Emre, Mustafa Köz, Bâki Ayhan T., Mehmet Can Doğan, Soner Demirbaş, Gökhan Arslan, Ali Taş, Hasan Ildız, Mümin Sarıburun, Yusuf Duran

Öykü: Gökçe Bezirgân Parlakyıldız, Batuhan Aşıktoprak, Necla Altıncaba Baştaş

Varlık Kitaplığı: Tuğrul Keskin ile Söyleşi Erkut Tokman – Aydın Büke ile Söyleşi (Feyzi Erçin) – Orbitor / Mircea Cartarescu (Tevfik Kalkan) – Yarabıçak / Ömer Faruk (Ömer İzgeç) – Çocuklarla Felsefe Sohbetleri / Roger-Pol Droit (Yaşar Öztürk) – Haneke Huzursuz Seyirler Diler / Haz.: Nilgün Tutal Cheviron (Nur Yerlitaş) – Şimdi Haberler (Gülce Başer)

Varlık bu ay da Bakış Açısı, Günler Geçer, Çevirdim Dilim Yandı, Yeni İmzalar köşeleri, Semih Poroy’un çizimleri ve son çıkan kitapların tanıtıldığı Varlık Kitaplığı bölümüyle okurlarıyla buluşuyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Dergi hakkında detaylı bilgi için http://www.varlik.com.tr/varlikDergisi.aspx adresini ziyaret edebilirsiniz.


Şiire her zaman edebiyatın “kutsal” bir alt dalı olarak baktım. Şiirin yeniyi bulma çabası olduğunu bildiğim için, şiir yazmanın hikaye ve deneme yazmaktan çok daha zor olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de şiir yazmayı pek deneyememişimdir. Yazdığım bir-iki şiirsel karalamayı da şiir olarak görmediğim için hiç kimsenin okuyamayacağı bir şekilde kendime saklarım.
Aslında şiir yazmak, bana göre, doğuştan gelen bir yetenektir. Ama, sadece yetenek gerçek anlamda şiir yazmak için yeterli değildir. Şiir yeniyi bulma çabası olduğu için, gerçek şiiri elde edebilmek için şiire emeği geçmiş büyük şairleri çok iyi tanımak, günümüzün genç ve özgün şairlerini yakından takip etmek ve şiir üzerine olabildiğince araştırma yapmak gerekir. Şiir konusunda bu birikimi yetenekle birleştiren insanlar gerçek anlamda şiir yazmayı başarıyorlar.
Şiir yazdığını söyleyen insanlarda, ben, en çok bu birikimi merak ediyorum ve karşıma çıkan insanlara bir-iki şair ismi sayıyorum ve bu şairler hakkındaki görüşlerini öğrenmek istiyorum. Ama genelde aldığım yanıtlar beni çok şaşırtıyor. Bu ülkede Özdemir Asaf’tan, Edip Cansever’den, Oktay Rifat’tan, İlhan Berk’ten, Ece Ayhan’dan, Hilmi Yavuz’dan, Enis Batur’dan, Gülten Akın’dan, küçük İskender’den habersiz olup, şiir yazdığını iddia eden insanlar yaşıyor.
Hatta Nâzım Hikmet’in, Orhan Veli’nin, Necip Fazıl’ın, Attila İlhan’ın, Can Yücel’in, Cemal Süreya’nın bütün şiirlerini okumamış ve şiir yazdığını söyleyen insanlar karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum ve “Bu şairleri tanımadan, bırakın tanımayı ezbere bilmeden, yeniyi nasıl yaratabilirsiniz ki!” diye söylenmeden edemiyorum.
Aslında Türkçe şiir yazmak için en ideal dil. Şiirin en önemli özelliği olan soyutlama ve imgesel anlatım için çok uygun. Bu nedenle Türkçe, şiirde yeniyi yaratma açısından büyük bir şans. Ama buna rağmen Türkçe’nin dünya şiirine yön vermeyi başarmış tek şairi var : Nâzım Hikmet. Nâzım dışında dünya şiirini yönlendirecek bir şair daha çıkaramamışız. Bunun nedeni, bana göre, birikimi önemsememek ve yerellikle yetinmeyi kabullenmektir.
Belki de ben bu sebeple Enis Batur’u ve küçük İskender’i çok seviyorum. Şiir birikimlerini yetenekleriyle birleştirmeyi başarıp, özgün olup, yerellikten uzak durmaya çalıştıkları için…
Ve belki de ben bu yüzden şiire el atamıyorum. Yeniyi yakalama zorluğunun farkındayım. Sadece ben bu zorluğun farkında olmamalıyım ki şiir hep edebiyatta azınlık olarak kalmış.

Tuna BAŞAR

/beşağustosikibinaltı sıfırdörtonaltı
İzmir/


SÖZCÜKLER OCAK-ŞUBAT 2015 (53. SAYI)

İÇİNDEKİLER

BU KAÇINCI ÖLDÜRÜLÜŞÜM HAİN / Aziz Nesin
BABAM ÜZERİNE / Ali Nesin
AZİZ NESİN’İN YAZINSAL EYLEMİ / Emin Özdemir
YÜKSEL PAZARKAYA’YA MEKTUP / Aziz Nesin
AYDIN VE YURTSEVER / Yüksel Pazarkaya
BAŞUCUMUZDAKİ AZİZ NESİN / Tahir Abacı
BİLDİRİ / Gürsel Korat
AZİZ NESİN’LE SÖYLEŞİ / G. Korat-A. Yıldız
AZİZ BEY’İN BORCU / Gündüz Vassaf
OLGUNLUK DÖNEMİ ÖYKÜLERİ / Adnan Özyalçıner
İNCİ ASENA’YA MEKTUP / Aziz Nesin
AZİZ NESİN İÇİN / İnci Asena
NAL İLE MIH, İĞNE İLE ÇUVALDIZ / Atay Eriş
AZİZ NESİN’LE YAŞAM YOLUNDA / Hüseyin Erdem
AZİZ NESİN’İN MİZAH DERGİCİLİĞİ / Turgut Çeviker
VASFİ BEY, JAK VE DOLMUŞUN KAPISI / Roni Margulies
“AZİZ NESİN SEN NESİN?” / Mehmet Serdar
DÜŞÜN YAYINEVİ / Tunç Tayanç
AÇIKYÜREKLİ SÖYLEŞİ / Ahmet Kahraman
AZİZ NESİN’E ZARFSIZ KUŞLAR / Hakan Savaş
AZİZ NESİN’Lİ BİRKAÇ ANI / Turgay Fişekçi
DEDEME BAYRAM HEDİYESİ / Emine Özacar
AYDIN BOYSAN NESİN VAKFI’NDA / Besim Dalgıç
AKM / Alişan Çapan

Şiirleriyle, Cevat Çapan, Ülkü Tamer, Nihat Ziyalan, İsimsiz, 
k. İskender, Ferruh Tunç, Hakan Savlı, 
Metin Fındıkçı, Hakan Tabakan.

Öyküsüyle, Simla Sunay

Derginin sunuş yazısına ve dergi hakkında detaylı bilgiye ulaşmak için http://www.sozcuklerdergisi.com/dergi_detay.aspx?sayi=53 adresine tıklayabilirsiniz.


1-7 Ekim 2008

"Beynelmilel" isimli filmin son sahnesinin düşündürdükleri...

Yakın bir zamana kadar yasaklar nedeniyle cezalandırılan, sürgüne gönderilen, öldürülen insanlar bir bir gözümün önüne geldi.
Şimdi o yasaklar yavaş yavaş aşılıyor. Doğru olan biraz geç de olsa anlaşılıyor. Ama olan o yasaklar nedeniyle cezalandırılan insanlara oldu.

*

Kanuni Sultan Süleyman'ın İtalyan ressam Tiziano Vecellio tarafından
1538 yılında yapılan portresi...

*

NASA'nın gözlem aracı Phoneix'e göre Mars'a kar yağması.

*

Uğrunda ölmeye değmeyen bir hayat yaşanmaya da değmez." (Malraux)

*

İstanbul'un tarihini değiştirecek kazı...
2700 yıllık geçmişe sahip bir yerleşim yeri olduğu düşünülen şehrin,
aslında 8500 yıllık bir geçmişe sahip olduğunun anlaşılması.

*

Son Osmanlı saray ressamı Fausto Zonaro...
- YKY'den çıkan "Abdülhamid'in Hükümdarlığında Yirmi Yıl: Fausto Zonaro'nun Hatıraları ve Eserleri" adlı kitap
- Yapı Kredi Kültür Merkezindeki sergi

*

Nâzım Hikmet'in
daha önce hiç yayınlanmamış metinlerinden oluşan "Öteki Defterler" isimli kitabın
YKY'den çıkması.

*

Orhan Pamuk'un Milliyet'te yayınlanan "Benim Türk Kütüphanem" başlıklı yazısı...

*
R.E.M konserinden sonra Mamma Mia Müzikali'nin de İstanbul'da olması...

*

"İstanbul'da Bir Sürrealist: Salvador Dali" sergisi...

Tuna Başar


Mehmet Güleryüz Retrospektifi
9 Ocak- 28 Haziran 2015
İstanbul Modern’in düzenlediği “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, sanatçının 1960’lı yıllardan 2010’lu yıllara uzanan kariyerinin bir dökümü niteliğinde. Sergi, Güleryüz’ün resimden desene, heykelden gravüre, tiyatrodan performansa uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve dönüşümüne ışık tutuyor.
Eleştirel ve dışavurumcu üslubu ile yarım yüzyıldır Türkiye sanat sahnesinde kendisine özel ve ayrıcalıklı bir yer edinen Mehmet Güleryüz’ün sanatının merkezini insan ve onu çevreleyen sosyo-politik koşullar oluşturuyor. 1938 yılında doğan sanatçı, figür temelli çalışmalarıyla Türkiye’deki sosyo-kültürel ve politik dönüşümün insanlar üzerindeki etkilerini eleştirel ve ironik bir dille dışavuruyor. Aile sevgisi, kadın-erkek ilişkileri, doğa ve canlılar, görsel ve sözel kültürü etkileyen tüm süreçler resimlerinde birer insanlık gerçeği olarak tanımlanıyor. Sanatçı izleyicisini tıpkı kendisi gibi tavır almaya ve yaşanan süreçlerle yüzleşmeye davet eden bir anlayışla sanat üretiyor.
1960’lı yıllarda Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde eğitim gören, 1970’li yıllarda Paris sanat ortamında gerçekleştirdiği happening’leriyle adından sözettiren, 1980’li yıllardan itibaren tekrar Türkiye sanat sahnesinin güncel dönüşümünde etkin rol üstlenen Güleryüz’ün sanatı, bir sanatçının kendine ait üslubunu nasıl varedebildiğine dair sıradışı bir gelişim gösteriyor. Aktif bir tiyatro oyuncusu olarak sahneye çıkan sanatçının tiyatro ile görsel sanatlar arasında kurduğu yakın bağ, disiplinlerarası yaklaşımın en ilginç örneklerinden birini oluşturuyor.
Toplumsal bir sürece ait olan Mehmet Güleryüz’ün sanatı, gündelik algılardan, bilinen ve yerleşik duygulardan hareket ediyor; bu nedenle her çalışma kendi zamanının güncel tarihine referans veriyor. Güleryüz’ün sanatı neredeyse 60 yıldır kendi çizdiği yoldan ilerliyor, zenginleşiyor ve gelişiyor. Çizgi ve desen konusunda kendine özgü bir karakter ve üsluba sahip sanatçı için desen sadece resmin bir altyapı unsuru değil, başlı başına bir sanat dilidir. Güleryüz’e göre desen; hayata tutunma, nefes alma, varoluşunu kutlama kadar kendisine yakın bir varlıktır. Desen ve resimlerinin üç boyutlu, fiziki dünyadaki yansımaları konusunda da sayısız çalışma gerçekleştiren Mehmet Güleryüz, 1970’li yıllardan bugüne heykel sanatına dair önemli araştırmalar ve örnekler vücuda getirdi. İnsan ve heykel arasındaki ilişkiyi merkez alarak figürlerinin üç boyutlu dünyadaki izini sürdü.
Sergi, sanatçının 1960’lardan itibaren desen, resim, heykel, gravür, porselen üzeri boyama, performans gibi alanlarda gerçekleştirdiği üretimleri bir araya getiriyor. Kronolojik bir akışla sunulan sergi, bir ressamın iç dünyasını anlamaya yönelik kendisinin kaleme aldığı metinlerle zenginleşiyor. Ressam ve resim arasındaki tutkulu ve derin bağı görünür kılan 150’ye yakın yapıt ve multimedya sunumlarıyla canlandırılacak 300 civarındaki desene yer veren sergi ayrıca, sanatçının tüm dönemlerini, hayat hikayesini, içinden geçtiği farklı koşulları ve hakkında yazılanları bir araya getiren zengin bir biyografi duvarıyla 1960’lı yıllardan bugüne Türkiye sanat ortamının kişisel bir hikayesini de görünür kılıyor.
Küratör: Levent Çalıkoğlu
Asistan Küratör: Senem Kantarcı
(Tanıtım Bülteninden)


23 Nisan 2009
Perşembe

Afyon’dan yeni geldiğim için mi böyle yorgun hissediyorum kendimi? Kitap okuyacak bile gücüm yok. Bütün gün uyumak istedi vücudum. Sadece not defterime notlar düşebildim. Yeni bir kitaba başlayamadım. Belki kendimi toparlamama yardım eder diye Tutunamayanlar’ın sayfalarını karıştırdım. Özellikle Selim’in günlüklerini okudum. Enis Batur’un “Kurşunkalem Portreler”indeki kalan birkaç sayfayı okudum bir de. Ama yine de içimdeki anlamsız yorgunluk devam ediyor.

Tuna BAŞAR

yirmi3nisan’09gecesi karşıyaka


Etrafınızdaki insanları, zaman hızla akıp giderken, durup gözlemlediğiniz oluyor mu?
Ben bazen deniyorum ve büyük bir ümitsizlik karabasanı çöküyor üzerime.
Etrafımdaki insanların çoğu düşüncelere saygı duymadığı gibi,
kendi düşüncesini diğer insanlara empoze etmeye çalışıyor.
Özellikle ahlaksızlığı ahlak gibi yorumlayıp,
kendi ahlaksızlıklarını diğer insanlara empoze etmeye çalışanları görmek
ümitsizliğime ümitsizlik katıyor.
Bu toplumun, bence, en büyük problemi
ahlaksızlığı ahlak yerine koyan insanların her geçen gün çoğalması.

* * *

Dünyanın adaletsiz bir yer olduğu aşikar.
Her insan farklı özelliklere sahip olarak doğar ve özelliklerinin elverdiği şekilde yaşar.
Hiç kimse kendi özelliklerinin dışında bir özelliğe,
kendi çabasıyla, sahip olamaz.
Sadece kendinde bulunan özelliği geliştirebilir.
O nedenle bazı insanlar çok zekidir, bazı insanlar da,
ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar,
asla belli bir zeka seviyesinin üzerine çıkamazlar.
O nedenle bazı insanlar sağlıklı doğarken,
bazı insanlar ömür boyu özürlü olmaya mahkumdur.
O nedenle bazı insanların ailesel özellikleri ideal seviyedeyken,
bazı insanlar çok zor şartların içindeki ailelerde dünyaya gelir.
Listeyi uzatmak mümkün.
Ama beni en çok düşündüren;
bazı insanların bu dünyaya mutsuz olmak için gelmiş olmaları.
Uzun bir süredir kafamı bu kurcalıyor ve
gerçekten bazı insanların bu dünyada asla mutlu olamayacaklarını hissediyorum.
Evet, bu çok büyük bir haksızlık,
ama zaten dünya adaletsiz bir yer değil mi?
Birçok insan zaten büyük bir haksızlığın kurbanı değil mi?

* * *

Bazı insanlarda anlamsız bir savunma mekanizması gelişmiş:
kendi yanlışlarını başkalarının yanlışlarıyla örtmeye çalışmak.
Bu tür insanların dünyanın en aciz insanları
olduğunu düşünüyorum
ve o tür insanlara karşı büyük bir acıma duygusu oluşuyor içimde.

Merak Ettiklerim

Bu dünyada birbirini sevip de kavuşamayanlar ve
tek taraflı karşılıksız aşk yaşayanlar;
ahirette bu aşklarını
doyasıya yaşama şansı bulabilecekler mi?

Hayat Notları'ndan

Mutlu olmak isteyen her insanın yapması gereken en önemli şey,
insanlardan beklentilerini ortadan kaldırmaktır.
Aşk: Bir insanın başka bir insandan en büyük beklentisi.
O nedenle aşkeninde-sonunda mutsuz olmak demektir.

Şiirsel

Hayatı hep şiir tadında yaşamak istedim.
Ama bir türlü beceremedim.
Bu yüzden şiire, karşı koyamadığım, bir bağımlılığım var.

Sizden Gelenler

Sayın Çiğdem Yorgancıoğlu'nun,
yazdıklarımı okuduktan sonra, benim için yazdığı şiirden bir bölümü
sizlerle paylaşmak istiyorum.

"otuzdörtten otuzbeşe süzülüp bakınca
sizin ruh ikizinizin silüetini gördüm sanki
isminizden bir "Banu" taşacak hayatınıza
ama ne gün hangi zaman hangi saatte bilmiyorum
ya da ben size parmağınıza konacak
uç uç böceğini işaret ediyorum"

(Çiğdem Hanım'a teşekkürlerimle...)

Kitap

Ne okuyorum:
Orhan Pamuk'un "Benim Adım Kırmızı" romanını ve
Enis Batur'un "Kanat Hareketleri" isimli şiir kitabını...

En son ne okudum:
küçük İskender'in "Lucifer'in Bisikleti" isimli metinler kitabını ve
Attila İlhan'ın "Korkunun Krallığı" isimli şiir kitabını...

Tuna BAŞAR

MKRdezign

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget